Çeviren: Ümit Tosun
İlk Basım Tarihi: 1932
Kronik vicdan azabı, tüm ahlâkçıların hemfikir olduğu gibi, hiç de istenmeyen bir duygudur. Eğer kötü bir davranışta bulunduysanız,pişmanlık duyun, elinizden geldiği kadar durumu düzeltin ve bir dahaki sefere daha iyi davranmaya bakın. Ne sebeple olursa olsun hatalarınızın üzerinde kara kara düşünmeyin. Temizlenmenin yolu çamurda yuvarlanmak değildir.
(Sayfa 19)
… Çünkü zaten işlerini zekice yapacaklarsa genel bir fikirleri olmak zorundaydı, ancak toplumun iyi ve mutlu üyeleri olacaklarsa ne kadar az bilirlerse o kadar iyi olurdu.. Çünkü herkesin bildiği gibi, tikeller erdem ve mutluluğu getirir; genellikler ise entelektüel açıdan kaçınılmaz belalardır. Toplumun omurgasını düşünürler değil, oymacılar ve pul koleksiyoncuları oluştururlar.
(Sayfa 32)
“ Bu da,” diye veciz bir ifadeyle ekledi Müdür, “ mutluluk ve erdemin sırrıdır; yapmak zorunda olduğun şeyi sevmek. Tüm şartlandırmaların amacı budur: İnsanlara kaçınılmaz yazgılarını sevdirmek.”
(Sayfa 42)
Kitaplar ve şiddetli gürültüler, çiçeklerle elektrik şokları; az da olsa b kavramlar bebeklerin zihinlerinde birbiriyle ilişkilendirilmişti; aynı ya da benzeri dersler iki yüz kere tekrarlandığında ayrılmaz bir biçimde birleştirilecekti. İnsanın birleştirdiğini ayırmaya doğanın gücü yetmezdi.
(Sayfa 47)
Kır çiçekleri ve manzara seyretmenin önemli bir kusuru var, bedavalar, diye açıkladı. Doğa sevgisiyle fabrikalar çalışmaz. En azından alt sınıflarda doğa sevgisini kaldırmaya karar verildi; ancak ulaşım tüketimi eğilimi kalacaktı. Çünkü elbette nefret etseler de ırlara gitmeye devam etmeleri önemliydi. Sorun, ulaşım tüketimi için kır çiçekleri ve manzara seyretmekten ekonomik olarak daha sağlam bir neden bulmaktı. Gerektiği şekilde bulundu.
Müdür, “ Kitleleri kırlardan nefret etmeye şartlandırıyoruz,” diye başladı. “Aynı zamanda onları doğa sporlarını sevmeye şartlandırıyoruz. Bunu yaparken de tüm doğa sporlarının gelişmiş aletlerle yapılmasını sağlıyoruz. Böylece hem endüstriyel ürünler, hem de ulaşım tüketiyorlar, işte buradan da elektrik şokuna geliyoruz.”
(Sayfa 48)
=> Sayfa 123, yaşlılığı nasıl engelledikleri 60 küt ve son
… Sözcükler tam olarak ne anlama geliyordu? Sadece tahmin edebiliyordu. Ama büyüleri güçlüydü ve beyninde gümbürdemeye devam ediyorlardı ve her nasılsa daha önce Pope den gerçekten hiç nefret etmemiş gibiydi; etmemişti çünkü ne kadar nefret ettiğini hiçbir zaman söyleyememişti. Ama elinde bu sözcükler vardı; davullara, türkülere ve büyüye benzeyen sözcükler. Bu sözcükler ve onların alındığı tuhaf öykü (hiçbir anlam çıkaramıyordu, ama yine de muheşemdiler), Pope’den nefret etmesi için bir zemin oluşturuyor, nefretini gerçeğe yaklaştırıyor, hatta Pope’nin kendisini bile daha gerçek kılıyordu.
(Sayfa 141,142)
“ Biliyorum. İşte sana sert davranmak için başka bir sebep. Entelektüel üstünlüğü, ahlâki sorumlulukları da beraberinde getiriyor. İnsan ne kadar yetenekli olursa, insanları yoldan çıkarma gücü de o kadar büyük oluyor. Birçok insan yolsan çıkacağına, bir tek insan acı çeksin, daha iyi, Meseleyi tarafsızca düşünürseniz bay Foster, hiçbir suç, davranış bozukluğu kadar bağışlanmaz değildir. Cinayet sadece bireyi öldürür; sonuçta birey nedir ki?” Elinin tersiyle, sıra sıra mikroskobu, deney tüpünü ve kuluçka makinesini işaret etti. “ Kolayca yeni bir birey üretebiliriz, hem de istediğimiz kadar. Uyumsuzluk, bir tek bireyin hayatından çok daha fazlasını tehdit etmektedir; doğrudan, Toplum’un kendisi için bir tehlike oluşturur. Evet Toplumun kendisi için,” diye tekrarladı.
(Sayfa 155)
=> Sayfa 159, baba kelimesinin ve kavramının nasıl görüldüğü
“… Istırap karşılığında kazanılan şeylerle kıyaslandığında, şu andaki mutluluk çok sefil kalır. Ve tabii ki istikrar, istikrarsızlık kadar gösterişli değildir. Mutlulukta, şanssızlığa karşı verilen mücadelenin ihtişamlarından hiçbiri yoktur. Günahla mücadelenin veya ihtiras ya da şüphe nedeniyle ölümüne altüst oluşların görkemini bulamazsınız mutlulukta. Mutluluğun yüce bir yanı yoktur.”
(Sayfa 220, 221)
=> Sayfa 226, 227 , Denetçinin gerçeklerin farkında olmasına rağmen neden hala düzene hizmet ettiğini anlatan kısım
Vahşi kaşlarını çatarak başını salladı. “ Köklerini kazıdınız. Evet kesinlikle sizin tarzınız. katlanmayı öğrenmek yerine tatsız olan her şeyin kökünü kazımak. Hangisi daha onurludur usumuzca, acımıasız kaderin sapan taşlarına ve okların katlanmak mı, yoksa silah kuşanıp karşı koyarak son vermek mi dert yağmuruna… Ama siz bunların hiçbirini yapmıyorsunuz. Yalnızca sapan taşlarını ve okları siliyorsunuz yeryüzünden. Kolayın kaçıyorsunuz.”
(Sayfa 236)
…Üstelik, en güzel dinlencen uykudur ve pek düşkünsün uykuya; fakat ödün kopar ölümden, ki gelmez bir daha. Uykudan başka bir şey değil. Uykudan. Belki dalarsın bir rüyaya.
(Sayfa 250)